Dün akşam A Milli futbol takımımız müthiş bir geri dönüş ve zafere imza atarak Fransa 2016’ya gitmeye hak kazandı. Bütün ülke sancılı bir süreçten geçerken bir nebze olsa da güzel bir haber almanın sevinciyle sokağa döküldü. Sokağa döküldü diyorum ama benim çocukluğumda yaşadığım o sokağa dökülmeler gibi değildi. Zaten son yıllardaki milli sevinçlerin sokağa taşması da hiç eskilerdeki gibi olmuyor açıkçası. Şimdi ‘Nerde o eski sokağa dökülmeler?’ demeyeceğim ama hakikaten durum bu.

PEKİ BU AZALMA NEDEN KAYNAKLANIYOR?

Bu azalmanın nedenini hiç düşündünüz mü? Kendimden örnekle açıklayacağım durumu. Mesela Galatasaray’ın UEFA kupasını aldığı dönemde her maçının ardından arabalarla konvoya katılır, zafer sarhoşluğunu sokaklarda doyasıya yaşardık. Şimdilerde ise bir zafer kazandığımızda arabamı alıp yollara düşmek yerine elim bilgisayarıma gidiyor. Hemen twitter’a, instagram’a ve facebook’a bakıyorum. Yazılanları, çizilenleri keyifle okuyor hatta katkı sağlıyor ben de paylaşımlar yapıyorum. İçimdeki heyecanı, vermek istediğim tepkileri, söylemek istediklerimi bir şekilde sosyal medya üzerinden göstererek sanal da olsa yaşıyorum. Çoğu insan da artık bu şekilde aktarıyor hissettiklerini.

SOSYAL MEDYANIN DUYGULARA ETKİSİ NELERE YOL AÇAR?

Yukarıda belirttiğim bu duygu dizginlemesi veya paylaşımı her zaman yatıştırma ve yetinme şeklinde olmayabilir. Bazen de sosyal medya hararet ve hareket doğurur. Ki bunu toplumsal olayların sosyal medya üzerinden başlaması/filizlenmesi/doğması/alevlenmesi örneklerinde yaşadık ve gördük. İnsanlar bu durumlarda hissettiklerine yakın şeyler hisseden insanlardan kıvılcım alarak bir ateşe bazen de bir yangına sebep olabiliyor. Bu artık hayatımızın olmazsa olmazı. Zira insanlar sosyal medyayı o kadar çok benimsediler ki Facebook’u olmayana ayıp/garip gözüyle bakılır oldu.

SOSYAL MEDYA DA HAYATIN TA KENDİSİ

Eskiden şöyleydi şimdi böyle derken biraz sosyal medya ya da dijital iletişimi normal iletişimden tamamen farklılaştırıyoruz gibi gelebilir ama aslında öyle değil. Bizzati sosyal medya hayatın ta kendisidir. Günlük yaşamımızda karşılaştığımız bir çok şey ile sosyal medyada da karşılaştırız. O reaksiyonlar bazen sanal alemde görünse de dışarı sokağa çıkınca da birebir aynısına denk gelirsiniz. Aradaki fark klavyenin gücüdür.

Örneğin; sokakta size bağıran bir kişi düşünelim. Sosyal medyada bu kişi bu bağırma eylemini BÜYÜK HARFLERLE veya ünlem!!1! işaretleriyle veya da ikonlarla dile getirir. Siz sokakta karşılaştığınız reaksiyonda hissettiğinizi yine hissedersiniz belki ama bu reaksiyonu gerek zamanı öteleyerek, gerekse de defalarca okuyarak biraz daha sadeleştirilmiş olarak yaşarsınız. Tabi sizin vereceğiniz cevapta karşı tarafı bu şekilde etkiler.

İşte bu yüzden yüz yüze iletişim ile sanal iletişimin farkı toplumsal reaksiyonları da etkiliyor. Kullanıcıların en çok korktukları iletişiöin ilk adımı sosyal medyada bir korku olmaktan çıkıyor ve doğal olarak da bazen kişiler olduğundan farklı veya fazla reaksiyonlar verebiliyor. Mesela normalde sokakta gördüğünde utanıp yanına yaklaşamayacağı kişilere rahatlıkla direk hitap edebiliyor. Ülkenin siyasi liderlerini, lisedeki öğretmenlerini, ünlü insanları, sanatçıları kendi konuşmasına dahil edebiliyor veya direk onlara cevap verbiliyor. Bu her ne kadar manasız bazı cesaretleri doğuruyor olsa da aslında iletişimin tek taraflı olmasını ortadan kaldırması bakımında güzel bir gelişme.

Sosyalleşirken mantıksızlaşmamak dileğiyle…

NOT: Milliyet.com.tr’de 14.10.2015’te kaleme aldığım yazıdır.

E-Bülten

Düzenli olarak dijital pazarlama taktikleri ve püf noktaları almak ister misiniz?

Bu yazıları da okumalısın!